Kafkasya ve Doğu Karadeniz Bölgesi, MÖ dönemlerden beri çeşitli kültür ve uygarlıklara yurt olmuştur. Arhavi halkı ve coğrafyası da bu tanımın içerisindedir. Lazları da içine alan Kolheti kültürü bunlardan birisidir.
Kolheti ismi, tarihi süreç içinde siyasi bir birliğin adı olarak ortaya çıkmış, egemen olduğu coğrafyaya da kendi adını vermiştir. Lazlarla çok yakın ilişkisi bulunan Kolheti Krallığı, bu özelliği konumuzun özünü oluşturmaktadır.
Gerek coğrafi bir terim ve gerekse siyasi bir özne olarak tarihte, Kolheti ismi değişik dillerdeki fonetik özellik ve telaffuz ayrılıkları nedeniyle, Kolh, Kolheti, Kolkis, Kolhida… ve benzeri olarak on iki çeşit yazılan ve söylenen bir isim olmuştur.
Önce bu on iki çeşit isimle literatüre geçmiş Kolheti’nin Laz terimi ile olan ilişkisine bir göz atalım. Bizanslı tarihçi Prokipus “ Eskiden kullanılan Kolh adı, Laz adı ile değiştirilmiştir” diyor.( 6. Yüzyıl Priskos, Bella Cotli ve Savaş Tarihi 11, 17) Yine Bizanslı Agastias da, çok eski çağlarda Lazlara, Kolh deniliyordu diyor. (6. Yüzyıl Bizans Tarihçisi Agastias 1, 3) Öyle ise tarihte, Kolheti’nin (on iki yazılışından biri ile) geçtiği her metin, Lazlardan veya Lazlarında içinde bulunduğu siyasi birlikten bahsediyor demektir.
Şimdi de Kolheti’nin neresi ve kimlere ait uygarlık olduğu konusuna değinelim: Kesin bir çizgi ile belirtmemiz mümkün olmamakla beraber Kolheti, Kafkas Dağları’nın güney eteklerinden başlayıp Trabzon’a kadar uzanan, doğuda Suram eteklerine kadar varan bir bölgenin adıdır. İsminin tarihi süreç içerisinde, üzerinde kurulmuş bulunan Kolheti Krallığından geldiği kesindir. Kolheti Krallığı’nın orijini, eldeki mevcut kaynak ve arkeolojik bulgulara göre MÖ 12-11. Yüzyıllardır izlenebiliyor. Başlangıçta iki halk grubunun oluşturduğu, bilahare birçoklarının dahil olduğu ve eleştirdiği bir uygarlıktır. İlk dönemlerde krallığın halkını Egrisililer (laz) ve Abhaz-Abazalar oluşturuyordu. (George Amicba’nın Doçentlik tezi, Orta çağda Abhazlar, Lazlar) Ancak, Ergisi(LAZ) ve Abhaz-Abaza isimleri, devletin belirleyici simgesi olarak hiç kullanılmamış, bütün kaynaklarda devletin on iki çeşit yazılışı ve okunuşu olduğunu anlattığımız Kolh, Kolheti, Kolhida, Kolkis… Krallığı olarak anılmıştır.
Milat yıllarında, Trabzon’a kadar olan bölgeye, Kolheti halklarından bir Megrel-Laz göçü olmuştur. Milattan sonraki ilk yıllarda da Romalılar bu Krallığı Egrisi(laz) soyundan gelen krallara devretmişler ve Kolheti Krallığı’nın ismini Lazika Krallığı’na dönüştürmüşlerdir. İşte bundan sonra Laz ismi tarih sayfalarına girmiştir. Bu ismin, yani Laz isminin ilk kullanıldığı eser, 79 yılında Romalı müellif Plinius’un “Naturalis Historia” adlı eseridir.
Lazika Krallığı ismi ortaya çıkmadan önceki dönemlerde Kolheti Krallığı veya on iki çeşit isminden biri söylendiği zaman halk olarak ya Egrisislerden (Laz) veya Ab haz-Abazlardan bahsediliyor demekti. Bilahare de Çerkesler, hatta İskitler bu uygarlığa dahil olmuşlardır. Gürcülerin Kolheti Uygarlığına dahil olmaları Çerkes ve İskitlerden ve de Lazika Krallığı’nın çıkmasından çok sonradır. Gürcüler 483 yılında Laz ülkesine Perslerden kaçarak göç etmişler ve Lazlarla ilk defa bu göç sebebiyle tanışmışlardır. Gürcülerin bu uygarlık içinde en hakim halk öğesi olarak Krallığın başını çekmeleri, çok sonra, 11 ve 12. Asırlarda olmuştur.
Lazcada –ka takısı, küçüklük, yavruluk, özlük, pratiklik gibi içten birkaç anlatımı kapsar. Mamalika, Xocika, Kuxraka kelimelerinde olduğu gibi bu takının, devrinin Roma lehçesinden alınmış olması çok muhtemeldir. Çünkü Kolheti Krallığı, Roma gibi dev bir imparatorluğun kuzey-doğu hududunda bir krallık iken, Roma tarafından kendisine sınır krallığı (vasallık) yüklenen ismi de Lazika Krallığı’na dönüştürülen, Roma’ya göre küçük bir krallıktır. Bu yüzden laz ismine bir –ka takısının eklendiği ve isminin, Lazika Krallığı’na dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. 5. ve 6. Yüzyıllarda Bizanslılarla Perslerin hemen her seferinde, Lazlarında bazen bir yanda bazen öbür yanda göründükleri büyük mücadelelerine şahit olmaktayız. Bu mücadelelerin getirdiği sosyal, politik ve askeri sebeplerle, Lazlar ikiye bölünmüşler, Rion nehri civarındakilere de Megrel, Çoruh nehri civarındakilere de Laz denilmiştir.
Boş kalan bölgeye, 483 yıllarında Perslerden kaçan, kaçtıklarına yukarıda değindiğimiz ve bilahare de Arap istilasından kaçan Gürcüler yerleşmişlerdir. Böylece de bugün Acara-Gurya denen bir ara bölge oluşmuştur.
Çağımızda kardeş olan iki halktan Hristiyan olarak Megreller’in Kafkasya’da, Müslüman olarak da Lazların Doğu Karadeniz’de yaşamlarını sürdürmelerinin kökeninde bu tarihi olay yatar.
Arhavi halkının, Laz kökenli, yani otokon olanlarının soyu, Çoruh vadisi orijinli Laz kökündenü gelir. Bilahare Osmanlı yönetimine girmişler ve Müslüman olmuşlardır. Günümüzdeki Arhavi ilçesi köyleri ve Hopa çevresinde bu sırada Osmanlı yönetimine alınmıştır. Fatih torunu Yavuz Sultan Selim Padişah olmadan önce Trabzon’da vali olarak bulunmuştur. 1510 yıllarında Yavuz Sultan Selim Arhavi üzerinden geçerek Batum’un yanındaki Gönye kalesini feth etti. Böylece Gönye sancağı kurulmuş Arhavi çevresinde bir nahiye olarak Hopa ile birlikte sancak örgütüne bağlanmıştır.
1877 (93 harbinde) yılından önce Batum ve havalisi Türklerin elinde bulunduğu zamanlarda Arhavi, Göney mu tasarrufluğuna bağlı ve idari teşkilatı ilçe olarak yer almış, ilçe merkezinde bugünkü kale (Kabisre) mahallesi iken, 1877 (93 harbinde) yılından sonra Batum ve Gönye havalesinin Rusların eline geçmesinde sonra Arhavi Trabzon İline bağlı Rize mu tasarrufluğuna bağlanmıştır. Bu tarihlerde Hopa ve Fındıklı ilçelerine bucak alarak Arhavi’ye bağlı iken 1900 yıllarında iktisadi sebeplerden dolayı, Hopa ilçe olmuş Arhavi bucak olarak Hopa´ya bağlanmıştır. 1936 yılında Hopa ilçesi Artvin’e bağlanınca, Arhavi bucağında Artvin’e ek olmuştur. Arhavi 1 Haziran 1954 yılında tekrar ilçe haline getirilmiştir. Bugün de Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal vatandaşı olarak tarihsel varlıklarını sürdürmektedirler.